Dayanisma ve Paylasimin Adresi
 
Yayında :
 
 
GOPSENTV DAYANISMA VE PAYLASIMIN ADRESI                  
Nüfus & Göç

 GÖPSEN(Yaylacık) ve Göç 



1960’ lı yıllardan sonra insanlarımıza özellikle empoze edilen‚ AVRUPA fikri, fazla bir altenativi olmayan yöre insanı için sanki bir UMUT, bir KURTULUŞ gibi algılandı.

Türkiye’de yaşanılan olaylar bir yandan yöre insanını ekonomik yönden terpülerken bir yandan da bu insanları  ‚arabesk’ bir yaşamın içine bilinçli olarak sürükledi.

 

Bir taraftan okul, yol, elektrik, telefon ve su işleri çözümlenmeye çalışılırken, öbür taraftan da bunların yalnızca göstermelik olduğu, aslında bu yörede yaşayan insanların kendi yerleşik yurtlarından koparılması gerektiğine karar verilmişcesine çalışmalar yapılıyordu.

 

Bunların başında Tarım Kredilerinin kaldırılması ya da azaltılması, gübre ve sulama yardımlarının verilmemesi, çiftcinin horlanması ve aşağılanması gibi şeyleri sayacağımız gibi, Türkiye Halkları üzerinde oynanan oyunları da eklemek olası.

 

70’li yıllarda bine yakın nüfusu bulunan ‚Göpsen’ yani Yaylacık, doğan geçim sıkıntılarından dolayı paramparça olmak zorunda bırakıldı. Önce Avrupa (Almanya’dan Danimarka’ya kadar hemen hemen her ülke)arkasında Afrika ve Asya ülkeleri (Libya, Suudi Arabistan, … vs.) o da yetmedi daha uzakları gösterdiler. Bu kez rota Avustralya’ya çevrilmişti. Avrupa’daki gurbetçilerden edindikleri tercübeleri göz önüne alarak ‚gidenler geri gelmesin’ diye özellikle çok uzaklar seçilmişti. Eğer buralar olmazsa belki Amerika belki de Kanada alternativler arasına alınarak bizim insanımıza hep uzaklar gösterildi. Birileri çıkıpta burası sizinde vatanınız isterseniz sizde bu ülkenin nimmetlerinden yararlanabilirsiniz demedi, diyemedi.

 

İnsanlarımızı uzaklara göndermek, gelmemeleri için çaba harcamak tek başına yetmedi. Bu insanların, anadan, babadan, yardan, çocuklarından ve sevdiklerinden uzakta binbir güçlükle dişinden ve tırnaklarından artırarak biriktirip getirdikleri paraları, bir başka deyişle ‚DÖVİZLERİ’ yatırıma dönüştürmeden nasıl ellerinden alınması gerektiğini de planlamış olmalılar ki, bu paralar da hiç bir işe yaramadan çarçur edildi. Kimine dağ başında tarla satın aldırdılar, kimine yolu olmayan tepelerde villa yaptırdılar, kimine suyu olmayan bahçesine kuyu kazdırdılar, bunların hiç birini yapmayanlara da ‚Dövizi Türk Parasına Çevirme Kampanyası’ ile ellerindekilerinin işe yaramamasını sağladılar. … Ve böylece bu insanların birikimleri de yatırıma dönüşmeden ve hiç bir işe yaramadan bazılarının istekleri doğrultusunda havaya gitmiş oldu.

 

İnsanları köleleştirmeyi kendisine amaç edinen ziyniyet,  bunların hiçbirini yeterli görmüyordu. Ne yaptılarsa, gidenler geri geliyordu, öyle ya da böyle çevrelerine yardımcı oluyorlardı, örnek işler yapıyorlardı ve bazıların işlerine zarar veriyorlardı. Yeniden birşeyler yapılmalıydı ve değişik yöntemlerle ‚GÖÇ’ çekici hale getirilmeliydi. Nasıl mı?

 

Yaptığı okulla işe başaladılar, öğrenci az diye öğretmen vermediler, çocukarın okula giderek çağa ayak uydurmasını engellemek için ellerinden geleni yaptılar, yetmedi. Köylünün büyük çabaları ile oluşturulan ve yapımı tamamlanan Sağlık Ocağı’ na doktor ve hemşire vermeyerek insanlarımızın hastalandıklarında yollarda sürünmelerini sevinçle izlediler. Bu da yetmedi tarımla uğraşmak isteyenleri caydırmak ondan ekmek parası çıkmayacağını adeta insanlarımızın beyinlerine kazıdılar.

 

Bu ve benzeri olaylardan etkilenen insanımız başının çaresine bakmak için  değişik yönelimlere girmek zorunda bırakıldı. Bu kez YURTDIŞI’na yöneliş yerine ‚köyden şehire gideyim de neresi olursa olsun’ düşüncesi ağır bastı ve insanlarımız arka arkaya binbir emekle oluşturduları kurulu düzenlerini hiç acımadan terk etmek zorunda kalarak, ülkenin dört bir yanına dağıldılar. Bu gidiş onların son gidişi oldu ve geri dönülmesi olnaksız bir yola farkına bile varmadan girmiş oldular.

 

İşte burada oturup kendimizi sorgulamamız gerektiğine inanıyorum. Herkesin kendince bir ‚ÖZELEŞTİRİ’ yapması gerekir. Özellikle daha önce yurtdışına gelen insanımız bunu daha etkin bir şekilde yapmalı diye düşünüyorum.

 

Bu arada şu anda Yaylacık’ta yaşayanlara da birkaç söz söylemek isterim: Sevgili Yaylacıklılar, o köyde yaşamanın bir onur olduğunu ve herkese kısmet olmayacağının bilincinde olmanızı ve yerleşmiş bazı ilke ve kurallara sahip çıkmanız gerektiğine inanıyorum.

 

Hiçkimse bir başka kimseyi suçlamasın. Bunda en yaşlımızdan en gencimize kadar herkesin az ya da çok payı var. Kendisini YAYLACIKLI sanan herkes bu konuda kafa yormalı ve bu konu ve benzeri konularda eğri oturup doğru konuşarak görüş ve düşüncelerini bizimle paylaşmalı, özeleştirisini yapamalıdır diyorum.

 

Bu yazı bunun için bir başlangıç olsun ve ben baştan olmak üzere herkesin şapkasını bir daha önüne alarak ve tarafsız bir şekilde bir daha düşünmesini istiyorum.

 

Dilerim bu yazı bizi kendimize getirir ve daha doğru şeyler yapmamız için bir başlangıç noktası olur.

 

Saygılarımla!

 

İsmail Özşahin  / Köln 19.03.2004

 

Tüm Hakları Saklıdır. | All Rights Reserved | Copyright © 2020

 

Powered By Gopsen TV 

 

 

Facebookta paylaş

 

 

 

Mobil Sürüme Geçiş